Rolünü arayan Mahkum

KONFERANS ROLÜNÜ ARAYAN MAHKUM Toplumları meydana getiren temel öğeler vardır. Bu temel öğelerden ikisi; “;Vatan”; ve “;Kültür birliği”;dir. Kültür birliği içerisinde dil ve din birliği en önemli iki unsurdur. Dil, bireylerin anlaşma ve kültürlerini aktarma aracıdır. Din ise toplumda manevi birliği sağlayan, kötülükleri önleyen en önemli unsurdur. Kültür birliğindeki diğer bir öğe, beraber yaşanılan “;Ortak Tarih”;dir. İlkel toplumların kendine has gelişmemiş kültürleri vardır. Gelişmiş toplumlarda din, ahlak, gelenek ve görenek ve yazılı hukuk gibi fert ve toplumu biçimlendiren kültür birliği oluşmuştur. Günümüz koşullarında; bu kültür öğeleri yaşadığımız sürece her an karşımıza çıkar. Her türlü yaşantımızı, çalışma şartlarımızı, eğitim ve öğretim, seyahat etme, davranış ve ihtiyaçlarımızı biçimlendirir. Toplumsal kurallar dahilinde özgürlüğümüzün sınırlarını çizer. Yalnız başımıza olsak dahi; uymamız gereken kurallar vardır. Toplumun kültürel yapısını her zaman dikkate almak zorundayız. Hatta yabancı bir toplumun içine girildiğinde de; o toplumun kültürü ve kurallarına uygun davranmak zorundayız. Bulunduğumuz toplumu rahatsız edici davranışlardan uzak durmalıyız. Toplumsal kurallara uymak; beraberinde huzur ve mutluluğu getireceğinden fert ve toplum olarak zorunluluk hissetmeliyiz. Aile hayatı içinde olduğumuzda yine aynı kuralların yanında, dar çerçeveli aile kuralları ile de hayatımızı biçimlendirmek mecburiyetindeyiz. Buna bir misal; erkek isek aile geçimini sağlamak, eğitim ve kültür bakımından aile bireylerini geliştirmek, barındırmak, sözün kısası o toplumdaki bütün yaşama koşullarını yerine getirmek zorundayız. Bayan isek; annelik görevi yapıp yuvayı düzenlemek, çocukları büyütmek, eşle birlikte nafakayı ve aile geçinimine katkıda bulunmak zorundayız. Kültürel açıdan da yuva içinde çocuğa aile terbiyesi ve o toplumla birleşmek için yaşama şartlarını öğretmek, aile onur ve haysiyeti ile ar ve namus öğelerini korumak zorundayız. Çünkü en ilkel toplumlarda bile, aile dar çerçevede tutulmuş ve toplumun çekirdek yapısı olarak her zaman korunmuştur. Bilim adamlarının hayvanlar alemi üzerinde yaptıkları incelemelerde, ahlaki açıdan domuz dışında bütün hayvanların aile biçimini koruma altına alarak, tehlikelerden uzak tuttuğu, eşini kıskandığı ve yavrusunu koruduğu tespit edilmiştir. Devlet halinde kurumsallaşmış bir toplumda yaşıyoruz. Bu toplumun temel yapısını oluşturan yurt, yani vatan, yani toprak parçasını kirletemeyiz, hukuk kuralları var; çiğneyemeyiz, kültürel olarak toplumun koyduğu kurallara saygılı olmak mecburiyetindeyiz. Bugün bunları anlattıktan sonra, bizler yani hükümlü ve tutuklular da bu toplumun bireyleriyiz. Ve bu toplumda yaşıyoruz, çünkü burada yaşama mecburiyetimiz vardır. Öncelikle biz bu toplumda neden hükümlüyüz? diye kendi kendimize bir soru sormalıyız. Bu soruyu yine kendimiz cevaplarsak; kimimiz kız kaçırdık, bu toplumda kızı kaçırmak suç olduğundan muhakeme olduk. Ve hüküm giydik, yani ceza aldık.Kimimiz adam öldürdük, adam öldürmek bu toplumda ağır bir suç olduğu için muhakeme olduk ceza aldık. Ondan dolayı hükümlü olduk. Kimimiz bu toprak parçasını bölelim, başka bir toplum veya sınıf hakimiyetine verelim dedik, başta anlattığımız gibi toplumu oluşturan temel öğe olan vatana hainlik suçunu işledik, yani herkesin üzerinde hakkı olduğu bu toprak parçasını bölmeye kalkıştık onun için suçlandık ve hüküm giydik. Birilerimiz derki hayır! Ben bunların hiçbirisini işlemedim. Haksız yere bana hüküm verdiler. Asli itibariyle ben hiçbir kuralı çiğnemedim. Ben burada hükümlü değilim. Olabilir deriz. Sen her ne kadar kendini suçlu görmesen de bu toplumun yetki verdiği mahkemeler seni cezalandırmıştır. O zaman sen hükmen mahkumsun. Sana göre öyle olabilir belki yine senin cezalandırılman kişisel hataların veya toplumun, kültürel yapısı ile alakalı olan yanlışlıklar veya yetkili mercilerin yanlış yönlendirilmesi veya bilgilendirilmesi sonucu olmuş olabilir. Ama sen yine hükümlüsün çünkü bir hüküm ilamıyla buraya gelmişsin. Belki de daha evvel işlemiş olduğun ve ortaya çıkarılamayan bir suçun bazı suç delillerini yok etmiş olup ceza almamış olabilirsin, burada bu suçu işlememiş gibi görünüp ceza almamış da olabilirsin.Şu an yapacağın tek şey kendi üzerindeki mevcut kimliğini biran önce kabullenmendir. O zaman psikolojik olarak rahatlayacaksın. Konfiçyus’;ün dediği gibi eğer hasmını mağlup etmek istersen fenalığına karşı iyilikle mukabele et. Çünki: Eğer fenalıkla mukabele edersen, husumet tezayüd (ziyade) eder. Zahiren mağlup bile olsa, kalben kin bağlar, adavet (düşmanlık) idame eder. Eğer iyilikle mukabele etsen nedamet (pişmanlık) eder; sana dost olur. Senin ikramınla sana musahhar (bağlamak, ele geçirmek, etrafını sarmak) olur. Evet fena bir adama; “;iyisin, iyisin”; desen, iyileşmesi ve iyi adama “;fenasın, fenasın”; desen, fenalaşması çok vukuu bulur. Yine devamla Konfiçyüs’;ün; “;sıkıntı ve kinle dolu insan vücudu, zehirle doludur”; sözünü unutmayarak o zehiri atmalısın. Öncelikle ruhen ve bedenen kin ve nefretten,sıkıntılardan temizlenmelisin. Bir şair olan Hafız-ı Şirazi şöyle demiş; “;Dünya öyle bir meta değil ki, bir nizâa değsin.”; Çünki fani ve geçici olduğundan kıymetsizdir. Hem demiş; “;İki cihanın rahat ve selametini iki harf tefsir eder, kazandırır: Dostlarına karşı mürüvvetkarane muaşeret (iyi münasebet) ve düşmanlarına sulhkarane muamele etmektir. Biz bu toplumda yer alan kişi olarak hükümlü rolüne girdiğimizi anladıktan sonra, bu rolü en iyi şekilde, yönetmenin verdiği işaretlere ve direktiflere göre hareket ederek mevcut hayatımızı biçimlendirip hüküm ilamında yazılı o malum hayatımızın filmini bir aktör olarak güzel oynamak mecburiyetindeyiz. Mademki hayat film şeridi gibi gözümüzün önünde oynanacak. O halde ben baş aktör olmalıyım. İyi bir tema yani ana fikir seçip onun etrafında güzel ve ibretli bir hikaye ile oyunumu oynamalıyım. Ben niye baş aktöre piyonluk yapayım. O kadar mı küçüğüm. Aslında daha önceden ben güzel bir hikaye seçmiştim, hayallerim vardı. Düşüncelerim toplumun hayrı ve geleceği içindi. Ben aile fertlerimi veya arkadaşlarımı çok büyük bir gelecek için teşvik ediyordum. Ne olduysa bilemedim . Başıma bir felaket geldi. Bir yanlışlık yaptım. O kadar kötü bir insan da değildim. O yanlışlığı bile, bu insanlar için yapmıştım. Amma yanlış anlaşıldım. Neyse bundan sonra kaybedecek vaktim yok. Bütün zamanım biçimlendirilmiş ve programlanmıştır. Sıfırdan başlamalıyız. Ben filmin karşısına geçip kendi kendimi seyrettiğimde hiçbir rolümden utanmamalıyım. İşte güzel düşünce, işte kurtuluş ve batış noktası arasındaki fark bir anlık bu güzel hayal, bütün hayat standartlarımı değiştirdi. Başka bir insan oldum. Kendime yeterliyim. Artık içimdeki devi uyandırdım. Sıra bu devi kullanmaya geldi. O da çok kolay. Ya !bu dev benim işte. Benliğim, yani kişiliğim aklım, fikrim, beynim. Beyin öyle bir organ ki, boşta kaldı mı, kendi kendini harap eder. Çok çabuk bozulur. Ama onu güzel ve hayırlı işlere ve kişilere faydalı şeylerle uğraştırıp, bütün dikkatlerini bir noktaya odaklandırdınız mı, müthiş bir organdır. Ve kendi kendini yeniler, büyür (organik değil) gelişir ve deha düşüncelere sahip olur. İşte sen, işte beyin, işte sana hizmete hazır devin uyandı. Esasen ele pranga vurulur, fakat beyine yani o deve pranga vurulmaz. Onun için sürekli çalışan beyin mahkum edilemez. Bir insanın beyni mahkum ise yani iradesi başkasının elinde ise o zaman beyin,yani büyük dev prangaya vurulmuş olur ve mahkum edilir. Mahkum edilemeyen bu devin uyanışı çok müthiştir. Bu uyanışı sanatta, icatta, düşüncede insanları sevip onlara hizmette, önderlikte, çözülmeyen sorun ve problemleri çözmede kullan! Hiçbir zaman tükenmez. Eğer sen üzerine yatarsan o dev tekrar uyur. Ama onu çalıştırdığın müddetçe o dev uyumaz. Hep sana hizmet eder. Dur desende durmaz. Uyusan, uzansan hep çalışır, sana hedefler gösterir. Burada onu ancak güzel şeylerde kullanabilirsin. Geçmiş ve günümüzdeki bazı zalim kavimlerin yaptığı gibi, kitlelerin imhasında, insanların şerrinde yani kötülüklerinde kullanmayacaksın. Atomu icat et ama, vasıtalarda, aletlerde kullan. Bir alet icat et. Ama insanlara zarar vermesin. Ya !şimdi rolün bitti, filmini seyret bakalım, ne kadar sevinçlisin. Aynen öyle. Nelson Mandela’;da senin gibi sevindi. (Güney Afrika’;da bir işçi lideri. Hüküm giydi 30 yıl bilfiil hücrede yattı. Ama beyni mahkum değildi. Sonuçta içinde yaşadığı toplum tarafından 30 yıl sonra hapishaneden çıkarılarak Cumhurbaşkanı yapıldı.) Hz.Yusuf iftiraya uğrayıp zindanlarda mahkum olmuş bir peygamberdir.Babası Hz.Yakup’;un Hz.Yusuf’;a aşırı sevgisi annesinden olmayan diğer kardeşleri tarafından çekememezlikten dolayı küçük yaşta bir desise ile ava götürülür. Elbiseleri çıkarılarak susuz bir kuyuya atılır. Elbiseleri de yabani hayvanların kanına bulandırılarak babası Hz.Yakup’;a götürülerek “;oğlunuzu kurtlar yemiş”; diye mahcup bir şekilde anlattılar. Hz.Yakup bu olaya temkinli yaklaşarak “;Allah bana sabır versin”;diyerek dua eder.Mısır kralının adamları bir kervandan dönüşünde susuz kuyudan su çekmeye giderken kuyudan Hz.Yusuf’;un canlı bedeni ile karşılaşırlar ve daha küçük yaştaki Hz.Yusuf’;u iple kuyudan çıkararak mısır kralına götürürler. Mısır kralı nur yüzlü çocuğu evladı gibi sarayda büyütür ve kendisine bazı yetkiler verir.Hz.Yusuf genç o kadar da güzel bir peygamberdir. Mısır kralının karısı Hz.Yusuf’;a aşık olur. Ama peygamber olan Hz.Yusuf “;Ya Rabbi ben senin rızanı mı yoksa nefsimin dediğine mi uyacağım. Şüphesiz senin rızana talibim, nefsime uyarsam helak olurum”; dedi.Mısır kralının karısından kaçtı fakat kadın Hz.Yusuf’;a sahip olamadığından ona iftira attı.Mısır kralı meclisi toplayarak, Hz.Yusuf’;u zindana (hapse) attı.Hz.Yusuf boş durmadı devini uyandırmış çalıştırıyor. Bir rivayete göre hem hapis arkadaşlarına eğitim veriyor hem de zindanlarda zanaat, sabır ve insanların hayrı için, doğru yola getirmek için çalışıyor ve saati icat ediyor.Zamanı da ona göre ayarlıyor.Sonuçta, iftiraya uğramış olsa bile Mısır’;a melik yani sahip, bakan oldu, onu zindana atanlar da, onu kuyuya bırakanlarda hepsi O’;na hürmet için sıraya girdiler. Hz.Yusuf’;u o duruma getiren o dev onun içindeydi.Çünkü Hz.Yusuf Allah öğretisi yani vahiy ile hareket ediyor ve Allah’;ın kendisine buyurduğu gibi Mısır’;ı idare edecek,kralın dediği gibi değil,onun kanunu ile idare etmeyecek şekilde görevi şartlı olarak alır.Yıllarca Mısır’;ı sorunsuz ve kıtlık zamanlarında bollukla sevk ve idare eder.O devi hep iyiliğe kullandı. Hz. Yusuf hapishanede iken yanındakilere dedi ki; ayrı ayrı bir sürü uydurma Rabler mi (Tanrılar mı) daha iyidir, yoksa her şeyden üstün olan tek Allah mı ? 12/39 (Yusuf Suresi) Allah ı bırakıp taptığınız, sizin ve babalarınızın adlandırdığı putlardan başka bir şey değildir. Allah onların doğru olduğuna dair bir delil indirmemiştir. Karar vermek ancak Allah’;a aittir; Kendisinden başkasına değil, ona tapmamızı emretmiştir. Bu dosdoğru bir dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler. 12/40 ‘;Ey mahpus arkadaşlarım ! biriniz efendisine şarap sunacak, diğeri asılacak ve kuşlar başından yiyecektir. Sorduğunuz iş, işte böyle olacaktır.’; 12/41 Şimdi diyeceksiniz ki Hz.Yusuf binlerce yıl önce yaşamış bir peygamberdir. Biz nasıl olur da onun gibi yapabiliriz. Ben de derim ki Hz.Yusuf bizim gibi, sizin gibi bir insandır, ama Allah tarafından seçilmiş bir peygamberdir. Onun hapishanedeki hayat hikayesinin Kur’;an gibi yüce bir kitapta böylece geçmesi biz mahpuslar için; çok ibret vericidir. Çünkü daha evvelki ayet de ‘;İnsanların çoğu bilmezler’; ibaresi ile bitiyor. Dolayısıyla bu hikayeyi mercek altına aldığımızda;bir mahpus hayatı,iftiraya uğramış bir hükümlü yani Hz.Yusuf peygamber ve suç işleyerek cezaevine gelmiş mahpus arkadaşları var ve bunların arasında geçen bu konudaki kıssa, veciz, anlamlı bir o kadar da ibret verici hikayedir. Daha evvelde anlattığımız gibi, isterse hiçbir suç işlememiş olalım. İftiraya uğramış olarak hükümlü olalım. İşte örneği, işte bir peygamberin hayat hikayesi. Bu hikayeyi ve sözleri tek tek mercek altına alıp inceleyelim. Hükümlü arkadaşlarını kendi inancı doğrultusunda yetiştiriyor ve o zamanın hastalığı olan puta tapıcılık, çok tanrıcılık hastalığına çare oluyor. Oradakileri eğitiyor. Babalarınızın adlandırdığı, yani kendi yaptıkları veya uydurdukları putlara tapmak inanç değil hastalıktır diyor.İnsanları veya cisimleri tanrılaştırdığımızda bir sürü insan veya put tanrı seçmemiz lazım. Çünkü insanların yetki alanları sınırlıdır. Seçeceğimiz putu da bir kuvvete nispet edebiliriz. Mesela güzellik tanrısı, aşk tanrısı, gök tanrısı, yer tanrısı gibi.Her bir kuvvet veya yetki için ayrı ayrı rabler, yani tanrılar edinmek lazımdır. Ama Hz. Yusuf’;un mahpus arkadaşlarına anlattığı tanrı, her şeyi yaratan, her şeye gücü yeten, kimseye muhtaç olmayan, herkesin O’;na muhtaç olduğu Allah olan tanrıdır. Diğer bir ayette de şöyle bir ibare geçmektedir; “;Bir ağaya köle olan ile bir çok ağaya kölelik yapan köle bir midir?”; Birisi sadece bir olan ağasının emirlerini ve hizmetlerini ifaya çalışırken diğer taraftan çok ağalı köle, her ağanın ayrı ayrı emirlerini ve hizmetlerini yerine getirmeye çalışacak ve mutlak surette kısa bir süre içinde bocalayıp duracak ve hiçbir hizmeti ifa edemeyecek duruma düşecektir. İşte bütün bunlar insan iradesinin külli irade olarak Allah’;ın emrinde, yani tek tanrının emrinde, cüz’;i iradenin de insanın kendi elinde olması gerektiğini gösterir. Ve doğru olan da budur. Onlar O’;na rüya gördüklerini söyler. Hz. Yusuf “;Allah öğretisi”; yani vahiy ile rüyalarını tabir ederken onları bir tür rehabilite ediyor. Bu arada Hz.Yusuf’;un yaptığı bir şey daha var. Güzel rüya görmelerini, böyle karışık kuruşuk rüyalar görmemelerini tavsiye ediyor. O da şudur; Yani beynimizi, devimizi hep iyi şeylere hizmet ettirirsek, iyiye güzele doğru yönlendirirsek, beyin güzel rüyalar ile süslenir. İnsan uyumadan güzel yaşadığı gibi, uyurken de güzel hülyalarla yaşar. Dolayısıyla o dev, güzel hülyalarla gezer, dolaşır ve insanın hem gecesi, hem gündüzü mutlu olur. Vücutta zehir değil nur (ışık) dolaşır. Işık ise karanlıkları yarar.Kalp ve beyin aydınlıkla dolar. İnsanı ve insanlığı sürekli aydınlığa götürür. Böylece zindanlar yani hapishaneler, parmaklıklar gerisinde bile, bir ışık huzmesi ile süslendiği gibi kalp ve ruh da ışık huzmeleri ile süslenmiş olur. Diğer bir husus Hz. Yusuf hükümlü arkadaşlarına yukarıdaki ayetlerde bahsi geçtiği gibi Allah’;ın yanında başka uydurma tanrılara mı inanıyorsunuz? dediğinde kafanızı ve beyninizi başkalarına, başka iradelere mahkum etmeyin. Tek ve güçlü ve sizi yaratan Allah’;ın iradesine teslim edin ki, sahte ve sizi kandıran tanrılar sizin iradeniz üzerinde ve beyniniz üzerinde hakimiyet kurup sizin bu gücünüzü başka yerlere kullanmasınlar. İşte o zaman biz zindanda dahi olsak başkalarının hakimiyeti dışında oluruz ve mahkum değil, hür yaşarız mesajını verdi. Çinlilerin dediği gibi; ‘;dünya hayal kuranlarındır’;. Hayal kurmak da bir nimettir. En büyük idealler önce hayallerden oluşmuştur. Büyük imparatorluklar hayal kuranların önderliğinde kurulmuştur. Mühim olan, hayallerimizi kurarken, doğru ve bilinçli kurmak.Mesela; Hindistan’;dan ceviz getirerek yemek değil, çarşıdan Hindistan cevizi alıp yemek gibi. Biz Hindistan’;a gidemeyiz, ama çarşıdan Hindistan cevizi alıp yiyebiliriz.Beyin denilen büyük devimizi boş ve olumsuz şeylerle meşgul etmemeliyiz. Hüküm ilamını kabullenip toplumda isimlendirdiğimiz kişiliğimizi hayallerle nerelere götürdük. Şimdi buna bir isim verdikten sonra toplumdaki yerimizi belirleyelim. Hükümlü demek; toplum içinde yaşarken yaptığımız bir yanlışlık veya hatadan dolayı, yine o toplumun yetkili mercilerinin verdikleri bir ceza ile cezalandırılan kişi demektir. Mademki biz hükümlüyüz ve belli süre için buradayız o halde toplumun görev verdiği kurumlar ve kuruluşlar bizimdir. Bunları biz toplum olarak biçimlendirdik. Bunların oluşumunda bizimde katkımız ve reyimiz vardır. O halde, bu hükmün verilmesinde bende varım demek mecburiyetindeyiz. Yani ceza aldığım o ilamda, dolayısıyla benimde imzam ve mühürüm vardır. Beni alıp bir hapishaneye getirdiler. Şimdi bu hapishaneyi kim niçin yaptı? Onu da ben yaptım. Çünkü, toplum içinde yanlışlık yapıp gelenler burada barındırılacak, düşünmeye sevk edilecek, çalıştırılacak, eğitilecek. Daha dün içinden geldiğim topluma geri gönderilecek. Peki! Bu mahpushanedeki idareciler mi beni buraya koydu? Hayır! Yetki verdiğim merciler beni buraya hapsettiler. O halde bunlar benim düşmanlarım değil, benim kötülüğümü istemiyorlar, aksine beni koruyorlar. Yedirip, giydirip barındırıyorlar. Yol gösteriyorlar. Sıkıntılarımda gece gündüz yanımda oluyorlar. Peki! beni cezaevine gönderen yetki verdiğim kurumlarda mı suç? Hayır! Onlarda görevlerini yapıyorlar. Sana bu cezayı vermezlerse, toplum sana başka bir yolla ceza verir. Belki, bu düzensiz ceza, ölüm de olabilirdi. Allah Allah! O zaman ben şanslıymışım. Evet belki tutuklanmasaydım, işlediğim olayın sıcağında mağdurların tepki ve galeyanında ölebilirdim. Yaralanabilirdim. Peki! bu cezaevleri bunun için yapıldıysa o halde burada yaşamak mecburiyetindeyim. O zaman, bu içinde yaşadığımız kurumu tanıyayım da, bu rolümü nasıl oynayacağımı bileyim. Bu kurumlar yine benim yetki verdiğim kişilerin karar ve oylarıyla çıkan kanunlarla kurulu olup, burada benim, barınma, iaşe ve korunmamı üstlenen bir bakanlık tarafından idare edilen, mevcut nizam, intizam, kaide ve kurallarla idare edilmektedir. Bende bu kural ve kaideleri kabul etmek mecburiyetindeyim. Bu kaide ve kurallara karşı gelmek yani bu kuralları çiğnemek değil midir ki bana bu hükmü veren! Bir daha öyle bir hata mı işleyeceğim? Benim neyime? Dedim ve bir anda hayatıma yeni bir biçim vermeye başladım. Artık yeni bir senaryo yazacağım. Piyon olmayacağım ve başrolde en iyi hayat hikayemi oynayacağım. Şu dünya hayatında en bahtiyar odur ki; dünyayı bir misafirhane telakki etsin ve ona göre hareket etsin. Ve o telakki ile, en büyük mertebe olan mertebe-i rızayı (yaşama gayesi) çabuk elde edebilir. Kırılacak şişe pahasına, daimi bir elmasın fiatını vermez; istikamet ve lezzetle hayatını geçirir. Öyle bilin ki, piyonlar sürekli başkalarının mahkumudur. İki mahkum pencereden dışarıya baktı, biri çamuru, öbürü yıldızları gördü.Bu insanın dünyaya bakış açısını örneklendiren en güzel anekdottur.Beni sabırla dinlediğiniz için çok teşekkür eder sevgilerimi sunarım. 08/11/2002 A.ÇAKMAK
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol